Dikkat, yoğuşum, odaklanma, konsentrasyon; akademik ortamda bir başka oluyor.
(Anı gerçek olmakla birlikte bir miktar süslenerek değiştirilmiştir.)
Ben bir işle meşgulken başka şeylerle ilgilenemiyorum. Örneğin bir şey yaparken yanımda konuşulanları duymuyorum. Çalıştığım odada televizyon açıksa, televizyonu görmüyorum duymuyorum.
Telefonla konuşurken bile yanındakilere laf yetiştirenlere, hesap yapanlara, fatura yazanlara gıpta ediyorum desem yeridir. Çoğu kez bu yeteneksizliğim yüzünden etrafımda olanları kaçırmışımdır.
Genellikle kendime yapacak bir iş bulurum. Bulunca da konsantre olurum. O sırada sizden veya başkasından bir e posta geldiğini fark edersem, hemen kısa ve özlü bir yanıt verir ve tekrar o işime odaklanırım.
Bu sıralarda yine programlama (yazılım) ile uğraşmaktayım. Arada bir nefes alıp, günlük hayattan uzaklaşmamak adına, e-postaya ve haberlere bakıp tekrar programlamaya dönmekteyim. Hem çevremden kopmamam, hem de tam anlamı ile programlamaya odaklanmam gerekiyor. Eğer bu yoğuşumum yoksa programlamaya kesinlikle başlamıyorum. Çünkü odaklanmadan olayın altından kalkmak olası değil. Bence, Mars -Venüs karşılaştırması için de uygun bir denek değilimdir. Çünkü hiç bir Mars’ta bu bendeki konsentrasyonu görememekteyim. Ayrıca bir kaç bayan (Venüs) akademisyende de aynı konsentrasyonu farketmiştim.
Bir anımı anlatayım size:
Bir gün, Kocaeli Üniversitesindeyken, üç-beş jeofizik öğretim üyesi, bir bayan akademisyenin odasına kahve içmeye gitmiştik. Bayan akademisyenin adı “Haynünnisa” olsun. Hayrünnisa, bilgisayarda çok ciddi bir yüz ifadesiyle hem bir grafik çiziyor hem de nadiren lafa karışıyordu. Konuşmadığı zamanlarda da bir şarkı mırıldanıyordu. İçimizden bir erkek akademisyen, (onun bu konsentrasyonundan rahatsız olmuş gibi)
-Yahu Hayrünnisa. Sen ne kadar tekdüze bir kişiliksin böyle? Dikkat ediyorum da bir haftadır aynı şarkıyı “Bu gülzarın yine bir nev baharı” diye mırıldanıp duruyorsun. Kendini değiştiremiyorsun. Bari şu Osmanlı Saray Müziğini değiştir, deyince, Hayrünnisa bir hışımla,
-Öyle miiii? Bizde ne numaralar var oğlum! diyerek orta yere fırladı ve,
-Gara üzüm Habbbesiiiiiii, Le le le, Le Caaanııııım, Esmerler Hovardasiiiiiiii, Esmer sen güzelsin!
türküsünü kusursuz bir şekilde söyleyerek, göbek atmaya başladı. E bizde gülmekten hal mi kalır? Gülmekten el bile çırpamadık… Komşu odalardan “bu ne gürültüdür” diye bakmaya gelenlere, neler olduğunu bile gülmekten anlatamadık.
Prof.Dr.Uğur Kaynak