Büyük Depremin asıl sebebinin yaklaşan kutup kayması olabileceği iddia edildi…
(((Bilim adamları şaşkın. Depremin asıl sebebinin yaklaşan bir kutup
kayması olabileceği fikri ortaya çıkmış.)))
MS 1470 yılından beri Almanya Potsdam Gözlemevinde Yermagnetik Alanının; önceleri yatay bileşeninin sapma açısı, Sonraları Düsey bileşeninin dalım açısı, ve en sonunda da Total bileşen olarak teknolojik gelişmelere paralel ölçümler alınır. Ölçümler isteyen herkese açıktır. Bu elde edilen ölçümlerden varılan sonuçlara göre,
1.Yermagnetik Alanı zamana ve mekâna göre devinimlidir.
2.Yermagnetik alanının kutupları 2800 km kadar derinlere gömülüdür. (Dippole)
3.Yer Magnetik alanının Eksi (güney) kutbu, kuzey yarım kürenin derinliklerinde, Artı (Kuzey) kutbu ise güney yarım kürenin derinliklerindedir.
4.Yermaknetik eksen ile Yer Coğrafi eksen arasında yaklaşık (ortalama) olarak 11yay derecesi fark (sapma) vardır.
5.Yermagnetik alanı bir bütün olarak ortalama yılda iki yay dakikası kadar bir hızla batıya doğru devinmektedir.
6.Buna ilaveten yermagnetik alanı ekseni hem kuzey coğrafi kutup etrafında hem de güney coğrafi kutup etrafında doğudan batıya doğru (aradaki 11 derecelik açıyı korumaya çalışarak) dönmekte ve eksenin bu deviniminin geometrik yeri bir koni çizmektedir. (magnetik presesyon)
7.Yermagnetik alanı kuvvet çizgileri, sanki dış çekirdek yüzeyine sarılmış bir sanal solenoid üzerinden yaklaşık bir milyon Amper şiddetinde akım geçirilmesi sonucunda elde edilmiş gibi bir uzay dağılımı gösterir. (Yerkürenin merkezine yerleştirilmiş sanal bir çubuk mıknatıs’ın alanı, bu gözlenen magnetik alanla bağdaşmamaktadır)
8.Yermagnetik alanının yaklaşık alan şiddeti yatay bileşende 0.24 Oersted , Total bileşende 0.7 Oersted mertebesindedir. Bu birimler CGS’de Gauss , SI’de Tesla olarak alınırlar.
9.Yermagnetik alanının Ana Dipole Alanına ilaveten, Parazitik Nondipole alanları da vardır. Bu nondipole alanlar da doğudan batıya doğru devinim yaparlar. Ancak buna karşılık nondipole alanlar zaman içerisinde bata çıka yer değiştirerek var olurlar. Nondipole alanların astenosfer konveksiyon hücrelerince üretildiğine dair güçlü kanıtlar vardır.
Bu bilgilere ilaveten güncel bilgiler.
Okyanus ortası rift yarıklarının her iki tarafında aynı uzaklıklarda aynı açı ile mıknatıslanmış, aynı kalınlıkta ve aynı sıcaklıkta olan simetrik kabuk parçalarının varlığı magnetik yöntemle ispat edilmiştir. (1959 Mettheus and Wine). Bu magnetik kayaç şeritlerinin sayısı sekseni geçmektedir. Bu kayaçların radyometrik yaş tayinleri toplam yaşın 120 milyon yıl olduğunu göstermektedir. Bu yüzden kesin olarak ispatlanmıştır ki bundan 120 milyon yıl önce Afrika ile Güney Amerika kıtaları tek kara parçası oluşturacak biçimde bitişik idiler.
Daha sonra paleomagnetizma ana bilim dalının gelişimine bağlı olarak yapılan yüzbinlerce kayaç Paleomagnetizması ölçümleri sonucunda hangi kıtanın hangi parçasının zaman içerisinde hangi yöne hangi hızla yol aldığı ve ne kadar dönme yaptığı tesbit edilmiştir. Örneğin bu çalışmalar halen doktora tezi veya bilimsel yayın platformunda Türkiye’de ve Dünya’da hız kesmeden sürdürülmektedir. Buna göre,
1.Yermagnetik alanı son 120 milyon yıl içerisinde yaklaşık seksen kez yön değiştirmiştir. (Magnetic Reversal)
2.Bu yön değiştirmelere takla atma da denilmektedir.
3.Bu taklaların bazısı uzun zaman kalıcı olmuş bazısı da kısa zamanda yön değiştirmiştir. Bu etkinliğin ortalaması ise yaklaşık her 700.000 yılda bir reversal oluşmuştur.
4.Bu yön değiştirmeler sırasında paleontolojik verilerde herhangi bir soy kırım anomalisine rastlanılmamıştır. Buna karşılık her takla sırasında kavkılı deniz hayvanlarının kabukları daha da kalınlaşmaktadır. Bunun nedeni ise takla sırasında yerkürenin kosmik ışınlara karşı daha savunmasız olmasına bağlanmaktadır.
5.Yapılan çok disiplinli araştırmalara göre her takla sırasında yerküre yaklaşık 2000-3000 yıl kadar sıfır magnetik alanlı bir gezegen olmaktadır.
6.Sıfır magnetik alan dönemlerinde Van Allen Kuşakları ve Magnetosfer yok olmakta ve bu yüzden yüklü parçaçık bombardmanına karşı yeryüzü korunmasız kalmaktadır. Kosmik ışın soğurumunda bir fark olmamasına karşılık, bu dönemlerde özellikle Güneş kaynaklı alfa parçacığı bombardmanı ve sert UV ışını artmakta ve bu yüzden aragonit bileşimli kavkılarda ve protein bileşimli kitinlerde kalınlaşmalar görülmektedir.
7. Bu biyolojik etkileşimlerden başka yerkürede jeolojik , mineralojik, tektonik , veya sismolojik bir sapmaya rastlanılmamaktadır. Diğer bir değişle yerkürede fiziksel bir değişiklik söz konusu değildir. Görüldüğü gibi her şey kontrol altında olup, (asıl) bilim adamlarına şaşkın diyenler şaşkınlık içerisinde olmalılar.
(((Bir önceki kutup kayması
sırasında manyetik özelliğini (+ veya -) kazanan kayalar, eğer yeni
bir kutup kayması yaklaşıyorsa, dünyanın aksi yöndeki (+ veya -)
baskıları sonucu yer değiştirmeler yapabilirmiş…)))
Benim bildiğim kadarı ile ferromagnetik kayaç yok. Ancak az bir miktar ferromagnetik mineral içeren kayaçlar var. Onların da içerim yüzdeleri çok düşük.
Ferromagnetik mineraller ise Magnetit, Titanit ve İlmenit’tir. Demir hariç, çok düşük şiddette olmak üzere III yan grup elementleri, yani,
Fe , Co , Ni
Ru , Rh , Pd
Os , Ir , Pt
Elementleri de önemsiz (düşük) susseptibilitede ferromagnetiklerdir. Bu elementler de yer kabuğu içerisinde çok küçük hacımlarda maden yatakları yaparlar. Eğer derinlere inilirse özellikle demir miktarında artışlar olabilir. Ancak bu kez de, Curie Temperatürü denilen, yaklaşık 680 derecelik bir eşik değerden sonra demir, paramagnetik faza geçer. Diğer ferromagnetikler daha erken veya daha geç geçebilirler. O zaman da yani paramagnetik fazda, magnetik özelliği ne artırıcı ne de azaltıcı yönde yani nötr olur. KESİN OLARAK KABUĞUN TABANINDAN DAHA DERİNLERDE FERROMAGNETİK MİNERAL VEYA MALZEME BULUNAMAZ.
Yani yermagnetik alanı takla atarken magnetik özellikli kayaçlara magnetik moment kolu etki edecek ve depremlere neden olacaktır diye bir izlenim yok…Böyle bir ip ucu veya argüman yok…Nanotesla mertebesinde ölçü aletlerimiz olduğu halde ölçemiyoruz. Göremiyoruz. Bir de üstelik bu reversal olayı cart diye oluşmuyor. Ortalama 2500 yıl sıfır magnetik alan ve ondan sonra zayıf bir artan alan, birkaç yüzbin yıl sonra pik noktası ve birkaç yüzbin yıl azalma trendi falan yaşanılıyor. Ne magnetik depreminden söz ediliyor?
Magma`nın gittikçe yer
altına doğru geri çekilmesi ve bu çekilme sonucu oluşan yerlerdeki
çökmeler deprem nedeni olabilirmiş.
Yer altında magma mı varmış? İşte şimdi ya sabır çektim.! Bu sabah televizyonda bir yerbilimcinin ,
“Yer altındaki magma katmanının üzerinde yüzen karalar….” Falan demesi gibi…
O magma denilen katmanda gözleri kamaştıracak kadar sıcak olsa bile, bildiğimiz çelikten iki kat daha sert bir malzemeye sismik ışın olarak rastlıyoruz ve buna magma değil kritik durumda eklogite diyoruz. Çünkü bu malzeme yılda birkaç cm lik hareketlere izin verebilen ama gerçekten de çelikten iki kat sert olan bir malzemedir. BUNA (yani astenosfere) MAGMA DENİLEMEZ.
Ama buna karşılık yer altında gerçekten de sıvı karakterli (akışkan) olan magma odacıkları vardır. Bunlar yerkabuğunun içerisinde binde-bir falan gibi bir hacım tutarlar. Son zamanlarda Manto sorguçlarında çok küçük miktarlarda magmalaşan malzemenin üst kabuk içerisine yükseldiğinde sistematik çatlakları doldurmaya ve o bölgeyi şişirmeye başladığı ispatlanmıştır. Volkanların derinliklerinde yer alan ikinci magma odacıkları (periferik magma chambers) kavramının, hatta mikro tansiyon çatlaklarının bir yerbilim efsanesi olduğunu ve bunun yerine sistematik çatlakların görev yaptığını yadsınamaz biçimde ispatlayan devrim niteliğinde yayınlar yapılmaktadır.
Yani şu cümle bir bilim adamına ait olabilir mi?. “Yer altına doğru geri çekilen magma” cümlesini aklı başında bir kimse sarf eder mi? Yeryüzüne yakın kireçli katmanların içerisinde bazen erime boşlukları olabilir. Ama iki-üç km derinliklerden sonra bile böyle bir boşluk, kendi çevresindeki saran basınca dayanamaz hale gelir. Özetle beş km derinlikten sonra yer altında boşluk yoktur.
17 ila 20 km derinlikte ise buhar halindeki yer altı suyu, kayaç moleküllerinin içerisine (atomların arasındaki boşluklara) postalanır. Bunun için o suya “intersititial water” yani “sit’ler arası su” adı verilmiştir. Buradaki sit, katı cisim içerisindeki her atomun sahip olduğu “mekân, lokasyon” demektir. Yani yer altında derinlerde, gidilecek tek boşluk atomlar arasındaki boşluktur…
En çok magmaya benzeyen katman ise astenosfer olup “üç omfasit – bir granat – bir kuvars – iki su” kimyasal bileşimindeki eklogite kayasından oluşur. O katmanın da sismik dalgayı geçirme hızı yeryüzündeki malzemelere göre daha yüksektir. Manto’nun da perovskit ağırlıklı Fayalit-Fosterit izomorf karışımı olduğu saptanmış bulunmaktadır. Ve en önemlisi tamamen sıvı karakterli tek katman olan dış çekirdeğe yani 2890 km derinliğe kadar, hiçbir yerde “S” hızı sıfır olamaz. NOT: S dalgası sıvılarda ilerleyemez. Ne magması? Ne geri çekilmesi kardeşim???
(((özellikle son iki depremin kutup kaymasının bir işareti ve
belki de çok daha büyük bir depremin öncüsü olabileceğini
düşünüyorlar.)))
Biz mi öyle düşünüyorlar mış mıyız? Hep de topu bize atarlar.
Bu gidişle kutupların sıfırlanması için gereken zaman en erken 3.000 yıl en geç ise 5.000 yıl olarak hesaplanmıştır. (Üj değil, bej değil…!) Yerkürenin kutuplarının takla atmasının nedeni magnetik alan üretim işlevinin naturası gereğidir. Takla atmadan magnetik alan üretimi mümkün olamıyor. Yani başka çare yok. (Şimdi bir de Yarım küre çalkalanması. Zeta Potansiyeli. Küresel solenoid, gibi kavramlarla kafanızı şişirmeyeyim.) Bu durumda madem ki böyle bir fenomenle karşı karşıyayız, o zaman buna karşı korunmanın yolları da çizilmiş ve çareleri de “doğal olarak” bunmuştur. Bu çare, yer kabuğu içerisinde çok az miktarda demir madeni olması olsa da, çoğunun magnetit kökenli değil de hematit kökenli olması ve derinleştikçe ferromagnetik yani mıknatıs özelliğinin sıcaklıkla yitirilmesi olarak vaz edilmiş ve yer küre kendini ve farkında olmadan üzerindeki canlı hayatı manyetik korumaya almıştır.
Prof.Dr.Uğur Kaynak